4 Haziran 2014 Çarşamba

Köprü





   Merhaba, çok uzun zaman oldu. Buraya tekrar yazdığım için kendimi güzel hissediyorum.

   Yazmak istediğim kısa bir şey var şimdilik.




   Kötü bir şey olsa bile,
   Yapınca
   Kendimizi daha rahat hissedeceğimiz
   'o şey'i yapmamaya karar verip;
   Kendimizi tutmuş olarak
   Tatmin olmaya çalışıyoruz.

   Ne kadar da canlıyız.





12 Mayıs 2013 Pazar

Ya Varsa?

      Hıncal Uluç, 12 Nisan 2013 tarihli Sabah gazetesindeki köşesinde ''Ateisti Kim Yarattı?..'' başlıklı yazısında Profesör Peter Higgs'in ortaya attığı teori olan Higgs Parçacığı'na değinmiş, ve profesörün ateist olmasını kendi kaleminden aktardığım şu sözlerle eleştirmiş:

     ''Valla, hocam benim bildiğim, inandığım, senin tanrı tanımazlığının bir kıymeti harbiyesi yok. Fikrine, inancına saygım tamam..
      Ama benim inancıma göre, Tanrıtanımazları da Tanrı yarattı.. Hatta sizin Tanrıtanımaz olmanıza da o izin verdi..
      Senin inancın doğruysa, ikimiz için de sorun yok. Ama benimki doğruysa sen yandın!.''



      Bu, Fransız bilim adamı Blaise Pascal'ın ortaya attığı bir düşüncedir. Bu düşüncenin benim için yeterli açıklamaya sahip olmadığını düşündüğüm için bu yazıyı yazmak istedim. Düşüncelerimi bir taslak haline getirip yazımı tamamlamam neredeyse bir ayımı aldı. Bu süre içerisinde de bu konuyla ilgili yeterli bilgiye ulaştığımın inancındayım.


      Sözlerime öncelikle şunu belirterek başlamak istiyorum; benim için bu düşünce katıksız bir tüccar zihniyetidir, ve köprüden geçene kadar ayıya dayı deme tabiriyle özdeştir. Böyle bir mantık, eğer varsa gerçek bir tanrıya yapılacak en büyük hakarettir. Bunun dışında o varlığı yağcılıktan ve iki yüzlülükten etkilenen aciz bir varlık yerine koymaktır. Dini inançlar, değişmez ve asla sorgulanamaz doğruları olan dogmalar üzerine kuruludur, ve böylece 'ya varsa' safsatasının aksinin düşünülmesine engel olunur. Bu düşüncenin zihinlere genç yaşta yerleştirilmesiyle birlikte bilimin ve ilerlemenin temel koşulu olan merak ve kuşkunun önü kapatılır, sonucunda ise bağnaz ve her durumu kabul eden bir toplum oluşturulur.

      Bunun dışında bahsetmek istediğim bir konu daha var. Din olgusunun zaten temel hedefi budur. Gönülsüz de olsa korkuya, şantaja ve rüşvete dayanarak insanları teslim almak. Günümüzde İslam ülkeleri dünyanın en adaletsiz sistemleriyle yönetilmelerine rağmen hiç birinde en ufak bir başkaldırı ve tepkinin olmamasının temelinde bu dinin insanların bilinçaltına kazımış olduğu tereddütsüz itaat içgüdüsü yatmaktadır.

      Burada bir ikinci noktaya daha değinmek istiyorum. Tanrının gerçekten var olduğunu ve sözüm ona kutsal kitaplardaki özelliklere sahip olduğunu varsayalım. İnsanlar o zalim, inanmayanları sırf kendine kulluk etmedi diye hiç kimsenin hayal dahi edemeyeceği şekilde cezalandırırken, kendilerinin güvencede olduklarından nasıl emin olabilirler? Kendisine hiçbir kötülük edemeyecek kadar aciz yaratıkları sırf inanmıyorlar diye sonsuza kadar cezalandırabilecek bir varlığın 'müminlere' verdiği sözü tutacağına kim güvence verebilir?

      ''Ben istersem herkesi hidayete erdirebilirim, ancak cehennemi insan ve cinlerle dolduracağıma dair söz çıktı ağzımdan.'' diyen o değil mi? Böyle diyerek günahkarlar için cehennem değil; cehennem için insanlar yarattığını ifade eden o değil mi?

      Eğer gerçekten varsa, hayal dahi edemeyeceğimiz kadar acımasız olan varlığa yaranmaya çalışırken, yukarıdaki ticari (!) argümanı öne sürmek kabahatten daha büyük bir özrü öne sürmek değil midir?


17 Şubat 2013 Pazar

Değmez





''Değmez'' dedi.

Erken saatte uyandım.
Yatak odamın tavanı eğilirken üzerime
Bir saat daha uyudum. Belki iki.
Havada ölü bir romantizm vardı ve bir ninni örttü üzerimi.
Anlaşılmamak acıktırıyordu insanı.
İki gün önceden kalan pizzanın son dilimini ısıtacaktım.
Mikro dalga
''Değmez'' dedi.
Ne kızgındır arka koltuğunda bayıldığım taksici şimdi.
Acaba son bardağım nerede kırıldı.
Karşılıksız sevmek makro bir dalgadır.
Onu anladım.
Oturdum biraz kitap okudum.
Şu hayatta ne öğrendiysem telefon beklerken öğrendim.
Onu anladım.
Bir kitap bitti.
Diğerine geçtim.
Sırtım ağrıyordu nedense.
Uzanmak istedim doğruldum.
Yastık
''Değmez'' dedi.
Küçükken dinleyip unuttuğum masalları düşündüm uzun uzun.
Aklıma hiç biri gelmedi.
Son mesajlaşmalarımıza bakayım dedim.
Telefon
''Değmez''.
Kötü bir gün geçiriyordum.
Buna alışığım.
Kötü bir gün geçirmek beni daha sivri bir insan yapacaktı.
Ne de olsa
Bizi öldürmeyen her şey bize sihirli güçler katacaktı.
Bir sigara daha yaktım.
İçki içmek için çok erkendi.
Yeniden doğmak için çok geç.
Başka bir şehirde yaşamak için
Doktor olmak için mesela.
Her şeyi bırakıp gitmek için çok geçti.
Tekrar çocuk olmaya karar vermek için,
Yeni yeni yerler keşfetmek için,
Bir daha sevmek için..
Yarım şişe viski vardı tezgahın üzerinde.
Elim kesme bir cam bardağa yürüdü.
Bardak
''Değmez'' dedi.
Seni sevmek seni mutlu etmekti.
Seni sevmek,
Geceden kalan viskiyi gündüz gözüyle şişeden içmekti.
Teşhis edilemeyen bir hastalık gibi.
Genç yaşta başlayan bir bağımlılık.
Gösteriş olsun diye alınıp bir sayfası bile okunmayan kitaplar gibiydi sevilmek.
Seni sevmek adaletse
Tanrılar hüküm giymeliydi.
Ayakkabılarımı giyip çıktım evden.
Biz romantikler deniz kenarında yürümek insana iyi gelir zannederiz nedense.
Sahiller kandırılmışlar ve aldatılmışlarla doludur bu yüzden.
Şimdi bir denize atsam kendimi.
Boğulacağım şey önce kendi karanlığım olacaktır dedim içimden.
Bir resmini buldum
İç cebimde.
Ve ellerim hep yara iziydi.
Bir banka oturdum.
Ölümü düşündüm.
Ölümün ilk işareti
Doğumu düşündüm.
Martıları izledim dans ederlerken.
Rüzgar
''Değmez'' dedi.
Sonra o biri geldi yanıma.
Gözleri aynı sen.
Merhaba dedi
Dudakları,
Gözleri aynı sen.
Şiirlerdeki kadar korkutucu değildi sonra hayat.
Seni son gördüğümde o bankta oturuyordum ben.
Sana en yakın olduğum şey yırtık ellerimde solgun bir resimdi.
Seni sevmek yapabilmek değil
Yapmasını sevmekti.
Seni sevmek,
Yokuş aşağı hızla giden patlak frenli bir arabanın içindeyken
Çalan şarkıyı sevmekti.
O vardı
Ben vardım
O aslında en çokta sendin
Ve bunu neden sonra anladım.
Gülümsedim öylesine.
O sen de gülümsedi.
Sahil
Yeniden aşık olmak için elverişli bir yerdi.
Tam sevecektim seni her yerinden,
''Girme o topa'',
Yolunu beklerken içtiğim sigaralar ve dün geceden arta kalan ne varsa masada.
Banktaydık, oturuyorduk.
Hayat 
''Girme o topa, değmez.'' dedi.

27 Aralık 2012 Perşembe

''Sen de haklısın.''

      Platon Bir Gün Kolunda Bir Ornitorenkle Bara Girer (Platon and Platypus Walk Into A Bar) kitabıdan bir fıkrayı paylaşmak istiyorum.
      

      
      İzak ile Samuel anlaşamazlar ve hahamın karşısına çıkmaya karar verirler. İzak, "haham efendi," der, "Samuel her gün koyunlarını toprağımdan geçiriyor ve ekinlerim mahvoluyor. Toprak bana ait, adalet istiyorum. Haksızlık bu!" der.

      Haham, "haklısın," der.


      Aynı anda Samuel, "ama haham efendi," der, "koyunlarımın gölden su içmesi için onun toprağından geçmekten başka çareleri yok. Susuzluktan ölsün mü zavallılar? Hem asırlardır her çoban, koyunlarını sulamak için su kaynağına giden araziden geçme hakkına sahiptir. Benim de koyunlarım olduğuna göre ben de bu hakka sahibim." der.


      Haham, "haklısın," der.


      O sırada odaya girmiş ve etrafı toparlarken konuşmalara kulak vermiş olan karısı hahama, "iyi de, ikisi birden haklı olamaz ki." der.


      Haham eşine döner, ve "sen de haklısın," der.


      
      

      Herhangi bir konuyla ilgili tek ve değişmez doğrular olmadığı gibi, varılan sonuçları ve kararları etkileyen faktörler de kişiden kişiye değişiklik gösterir. 
     Diyalektik düşünce için temel nitelik taşıyan ilke, karşıt kuralların ve tutumların birbirini dışlamadığı, tersine birbirine kopmaz biçimde bağlı bulunduğunu, özünün de ancak bu karşıtlıkta belirginleştiği saptamasına dayanır. Bunlar belirlenmiş bazı kurallar değil; tersine açık ve değişken fikirler bütünüdür. 

       Kısacası; hiçbir zaman sadece bir doğru yoktur, aldığımız kararların doğruluğu sadece kişiye bağlıdır. 

12 Aralık 2012 Çarşamba

''İki rekat namazla Müslüman mı olduk?''

      Hoşuma giden bir fıkrayı burada paylaşmak istedim. Fıkra şöyle:

      Adam elinde bir bıçak ile camiye girer;
''Ey cemaat, içinizde Müslüman olan var mı?'' diye bağırır.
Herkes susar. Ancak yaşlı bir amca kalkar ve:
''Ben varım'' der.

      Bıçaklı adam amcadan bir dakika dışarı gelmesini isteyerek koluna girer ve camiden çıkarlar.
Biraz ötede bağlı bir koyunun yanına gidip, 
''Amca; bu kurbanı kesmeme yardımcı olur musun? İslami kurallara uygun keselim'' der.

      Amca koyunu kesmeye başlar.
Yaşlılık bu ya, her taraf kan olur.
Amca; 
''Oğlum yoruldum, camiye git başka birini bul'' der.

      Adam elinde kanlı bıçağı ile camiye girerek bağırır:
''İçinizde başka bir Müslüman var mı?''
Yaşlı amcayı götürüp kestiğini zanneden cemaat ses çıkarmaz, ama topluca dönüp imama bakarlar.

İmam; ''Ne bakıyorsunuz ulan, iki rekat namaz kıldırmakla Müslüman mı olduk?'' der...

30 Kasım 2012 Cuma

Siyasi ve Politik Konulardaki Genel Yargım

      Beni iyi tanıyan arkadaşlarımın son zamanlarda farkında olabileceği bir şey var. Artık politikacılar hakkında pek şikayet etmiyorum. Bunun sebebi, öğrendikçe objektif bir bakış açısı kazanıyor olmam olabilir. 
      
      Herkes politikacıların başarısız ve berbat olduklarını söylüyor. Hemen herkes eskiden benim de olduğum gibi onlardan şikayetçi. Peki bu insanlar neden politikacı oluyor? Daha doğrusu bu insanlar nasıl politikacı oluyor? Kimse onları zorla bu göreve getirmiyor. Türk ana ve babalardan, Türk ailelerden, Türk okullardan, Türk üniversitelerden, Türk camilerinden ve Türk iş yerlerinden geliyorlar. En önemlisi de; ki bunu asla bu konuda göz ardı etmemeliyiz, Türk vatandaşlarca göreve getiriliyorlar. Onları iktidara getiren bizleriz, yani halk. 
     
      Eleştirebileceğim tek şey var, o da yukarıda da belirttiğim gibi politikacılar değil. Yapabildiğimizin, ve korkarım ki mevcut şartlar altında yapabileceğimizin en iyisi bu. Bu bizim sistemimizin bir çıktısı, çöp giriyor ve çöp çıkıyor. Bencil ve cahil vatandaşlarınız varsa; bencil ve cahil liderleriniz olur. Ben de son zamanlarda düşünmeye başladım, belki de politikacılar değildir işe yaramaz olan diye, belki başka bir şeydir. Halk? Evet, halk olabilir. Alın size bir parti kampanyası sloganı: ''Halk işe yaramaz, umutlarınızı boş verin.''
      
      Tüm bu sebeplerden dolayı, artık bir insanın yapabileceği en kolay işlerden olan sürekli konuşup eleştirmekten vazgeçtim. Kendimi kolay kolay sıkıntıya sokabileceğim bir konu değil artık bu. Bu durumda insan düşünmeye ve hayal etmeye başlıyor. Burada, şahsi kanaatimce The Curious Case of Benjamin Button filmine ilham veren Birleşik Amerikalı ünlü komedyen ve düşünür George Carlin'in bir söyleşisini paylaşmak istiyorum, bu da o hayallerden biri.
       
      ''Hayat hakkında en adaletsiz şey, bitişidir. Hayat gerçekten zor ve bir sürü vaktini alıyor. Sonunda eline ne geçiyor? Ölüm! Bu nasıl bir ödül böyle? Aslında onu tersine çevirebilmek mümkün olmalı. En başta ölmek gerek, böylece onu aradan çıkarabilirsin. Sonra bir huzur evinde yaşarsın, gençleşince de oradan çıkarsın. Sonra altın bir saat alırsın, ve çalışmaya başlarsın. Kırk yıl çalışıp gençliğin tadını çıkartacak kadar gençleşince, işten çıkarsın. Uyuşturucu ve alkol kullanmaya başlarsın. Partilere gidersin. Sonrasında da liseye hazır bir hale gelirsin. Sonra da çocuk olup ilkokula gidersin. Durmadan oynarsın, sorumluluğun olmaz, bebek olursun. Rahme girersin, son dokuz ayını süzülerek geçirirsin. Ve işin en güzel yanı, ölümle değil, bir orgazmla her şey son bulur.''


    

27 Kasım 2012 Salı

Şarkı Önerileri

      Burada zaman zaman sevdiğim bazı şarkıları paylaşacağım. Bunlar yeni öğrendiğim veya eski  bazı şarkılar olabilir. Dinlemenizi tavsiye ederim.



  •       Bunlardan ilki, 1993 yılında kurulmuş olan Saybia grubuna ait. 2004 yılında çıkarttıkları ''These Are The Days'' albümünden, ''I Surrender''.
http://www.youtube.com/watch?v=2PRW1Ymjnaw
      

  •       Bir diğeri Muse grubunun, 2012 yılında çıkarttıkları ''The Second Law'' albümünden ''Madness''.
http://www.youtube.com/watch?v=Ek0SgwWmF9w



  •       Yine bir İngiliz ''Oasis'' grubundan, ''Stop Crying Your Heart Out''. 2002 yılında çıkarttıkları ve büyük başarı yakaladıkları ''Heathen Chemistry'' albümünden. 
http://www.youtube.com/watch?v=dhZUsNJ-LQU


  •       Şimdilik son şarkı ise, onu ''One Day'' isimli şarkısıyla tanıdığımız Asaf Avidan ve grubu ''the Mojos'' tan. ''The Reckoning'' albümünden, ''Her Lies'' isimli şarkısının akustik versiyonunu paylaşıyorum.
http://www.youtube.com/watch?v=hxkEwXy8h38